Korsan
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Troja Gizemi

Aşağa gitmek

Troja Gizemi  Empty Troja Gizemi

Mesaj  Admin Çarş. Kas. 03, 2010 5:59 am

Bilinmeyen Anadolu´dan bir dilim
Üzerlerine binlerce kitabın yazıldığı, filmlerin çekildiği kayıp uygarlıklar ve kentler sizlere kendi içinizdeki göremediğiniz yerleri açabilir veya kapalı kapıları aralayabilir. İşte Ege´den Türkiye Gizemtur´un birinci bölümü...
Bilinmeyene doğru derken ve bilinmeyeni genelde hep gökte veya bir başka boyutta ararken gelin yere inelim...
Anadolu binlerce yıldan bu yana sayısız uygarlığın beşiği olurken birçok gizemi de bağrında saklamış.. Elbette ki, her gizem doğaüstü değildir, bazı gizemler tarihi konumları ve anlaşılmaz ama hissedilebilir anlamlarıyla gizemli olurlar. Gizem ya da bilinmeyen faktör doğanın ta kendisinde de olabilir, eğer yaşadığınız çevre hakkında bilgi edinmek ve bazı olayları yaşamak istiyorsanız, siz siz olun ve muhakkak gezin, unutmayın eskiler “Çok gezen ve çok bilen..” arasındaki farkı bize gayet iyi belirtmişler.. Durumunuz orta düzeyde dahi olsa, çoğunuzun bir arabası vardır ve yine çoğunuz bu araba ile güneye tatile gitmişsinizdir, Ege´den geçerken yolunuzun üzerinde bazı önemli yerler vardır, işte size sözünü ettiğim önemli yerlerden birisi Bafa Gölü ve bu göl kıyısının şimdi birkaç avuç kalmış olan altın kumları. Durun ve Bafa´ya bir iki saat ayırın. Göreceğiniz doğa size çok farklı kılabilir.


Selene’yi hissedebilirsiniz

Bugün Bafa Gölü ve kıyıları ne yazık ki özellikle kumsalı, endüstri canavarına kurban edilmişse de hala bir başka gezegen görünümünü koruyor ve üçbin yıllık bir efsane hala yaşıyor, hemen yolun sonundaki kalıntı, Çoban Endymion´un Ay Tanrıçası Selene ile buluştuğu yerdir. Yakışıklı çoban Endymion´a aşık olan Ay Tanrıçası Selene, işte burada umutsuzluğa düşer çünkü ölümlü bir insanla beraber olması Zeus yasalarına göre imkansızdır. Anlatıldığına göre Bafa Gölü´nü çevreleyen Beşparmak Dağları Ay´ın en güzel parladığı yerdir ve Bafa Gölü ay ışığı altında gerçekten de gümüş bir tepsidir çünkü Ay Tanrıçası Selene, sevdiği çobanı görmek için, en güzel ışıklarını, en parlak biçimde buraya döker. Efsane bize, Çoban Endymion´un bu işe ne dediğini söylemiyor ama olsun bir beis yok zira o zamanlarda feminist tanrıçaların sözü geçiyordu. Ama siz Bafa´yı ve Selene Tapınağı´nı bir görün, ne işe yarar demeyin çünkü efsaneler gerçeklerin görünmeyen zirvesidir. Hissedin yeter.. Bu tanrısal aşkın yaşandığı dağ Türkiye´dedir. Mitolojik adıyla Latmos Dağları, antik Karya yöresinde, şimdiki Bafa Gölü´nün kıyısındadır. Ünlü tarihçi Strabo “Coğrafya” adlı eserinde bu yöreyi vurgular; “... çeşitli zamanlarda çeşitli yöneticiler buralara sahip olmuşlar... Troya’nın alınmasından sonra Lidyalılar, Aiolisliler ve İyonyalılar ve sonra Persler ve Makedonyalılar ve son olarak da Romalılar buralarda egemen olmuşlar, ülke bölündüğünde halk dialekt ve isimlerini kaybetmiş...”Bugün Bafa’ya gittiğinizde, tüm bu uygarlıkların izlerini bulabilirsiniz. Heraklia binlerce yıllık ağırlığı ile karşınızdadır.

Çapkın Baba’nın maço kızı

Bir diğer mite göre ise, Büyük Tanrı Zeus Endymion’a ölümsüzlük ebedi yaşam ve gençlik bağışlamıştır ama genç kalması için hiç uyanmamalıdır, bu amaçla tanrısal Hypnos’u yollar. Zeus aslında kızını yani Artemis (Diana) yani Selene’yi düşünmektedir. Mitolojik sembolizmaya göre Selene öz anlamda bize Artemis’in kişiliğini simgelemektedir ve bu noktada Tanrıça’yı anlayabiliriz. Artemis, çok aktif bir tanrıdır, hiç yerinde durmaz, çevresi tüm doğadır hatta doğa ile bütünleşmiştir, tüm hayvanlar onu izlerler, bitkiler onu arzularlar. Sözün özü anlaşılır ki, işi başından aşkın olan Artemis’in aşkla meşkle uğraşacak vakti yoktur ama gelgelelim bir dolunay gecesinde uyuyan yakışıklı çobanı görünce aklı başından gidiverir. Oysa aşık olduğu yaratık bir insan yani ölümlüdür ve tanrılar insanlarla birleşemezler, o zaman iş Zeus’a kalır. Hem dağlarda, ormanlarda koşuşturan kızının mutluluğunu istemektedir, hem de biliriz ki Zeus Baba, aşk konusunda çok ciddidir ve kalkıp çobanı ölümsüzlük uykusuna yatırır ve sorunu çözer!!! Çoban Endymion’un öyküsü bir tuhaftır ama bir o kadar da büyüleyicidir. İnsan kişiliği ince tüllerle örtülmüştür. Onu genç bir ozan olarak algılarız (Teokritos mu?), kalben aşkı arar ama bulduğu aşk sonuçsuz ve tatminsiz gibidir, ancak sessiz ay ışığının en parlak anında sevgilisi yanındadır, Selene bir hastabakıcı gibi gelir, parlak ışıklar altında ve melankolik bir ortamda, aşkını mutlak sessizliğin örttüğü bir heyecanla kucaklar onu tüketir, içer ve yine sonsuz uykusuna terkedip bulutların içinde kaybolur. Öykü bize, ümitlerin bir amaca yöneltilmesini, yoğun ve güçlü arzuların önemini, şiirsel aşk diliyle anlatır. Bir yaşam gerçeğin ötesinde rüyalarda harcanmıştır, aslında bu erken bir ölümün çağrısıdır. Verilmek istenen kıssa budur. Yaşam gerçektir ve hayallerle harcanmayacak kadar değerlidir…

Kos’lu Ozan Teokritos
Halikarnas Balıkçısı’nın anlattığına göre, dünyanın ilk “idil” yani “kır şiiri” şairi Teokritos’dur, Teokritos tahminen Sicilyalı’dır ama bir süre Kos yani İstanköy Adası’nda yaşamış ve şiirlerini Güney Anadolu’nun Dorik lehçesiyle yazmıştır. Sözün kısası, Bafa Gölü ve kıyısındaki Beşparmak (Latmos) Dağları’nın ölümsüz miti “Çoban Endymion ve Tanrıça Selene” öyküsü Teokritos’dan alınmıştır. Balıkçı, miti bizlere aktarırken öncelikle Selene adını vermez ve yerine Artemis’i koyar sonra da bir açıklamada bulunur; “... Artemis, Yunanca bir sözcük değildir, Anadolu’lu (aslen Pelasg) bir sözcüktür. Artemis yeraltı dünyasında Hekate’dir, fırtınalı gecelerde kapkara bulutlarla örtülü korkunç ve karanlıktır. Sakin gecelerin berraklığında ise ay ve ay ışığı göklerin gülümsemesi sayılırdı. İşte o zaman Artemis “Selene” ya da “Sintia” diye anılırdı...” Balıkçı, daha sonra lirik bir melodiyle çoban Endymion’un öyküsünü bize sunarken öylesine bir tablo çizer ki, gerçeğin nerede bitip, mitolojiye nasıl geçtiğini farkedemezsiniz.

Bir Troya kaçağı
Öyüye göre, Troya’dan kaçan genç bir tutsak ozan (Teokritos?), Beşparmak Dağları’na ve Bafa kıyılarına ulaşır... Yüce Achilleus’un can dostu Patraclos’un ölüsü üzerine 12 genç Troyalı’nın kurban edidiğini görünce, dehşete düşüp korkuyla kaçmıştır, yüreği acı doludur, tüm insanlardan uzaklaşır ve belki de Latmos Dağları’nın görkemini, Bafa’nın ışıltılı sularını görünce aradığını bulduğunu düşünür. Ozanımız, orada çoban Endymion’la karşılaşır, aşağıda miti anlatacağım ama Halikarnas Balıkçısı’nın “Hey Koca Yurt” adlı eserinin 249. sayfasıyla da muhakkak buluşmanız gerekir ve Balıkçı orada bize Endymion’la Selene’nin epik öyküsünü aktarırken sözlerini şöyle bitirir ve; “O koca Beşparmak Dağları’nın yavrusu olan ozan unutulmuştur ama bugün ay ışığında Bafa Gölü’ne ve Beşparmak Dağları’na bakıp, gönlünün damgasını ve Beşparmaklar’ın üzerinde sonsuz uykusuna varmış Endymion’u görmemek için dünya gözünden, gönül gözünden yoksun olmalı. Bu masal bir yurt türküsüdür.” der.

Teokritos’un ötesindeki ozanlar

Büyük ozan Keats´ın en sevilen şiirlerinden birisi Selene ile ilgilidir ve ona seslenir;
“ ... Uyuyan büyük bir hayvan gibi,
Uzanmış senin parlak ilahi rüya sedirine,
Sayısız dağlar yükseliyor, yükseliyor
Tutkulu ve kutsallaştırılmış kısık gözlerle,
Ve henüz senin kutsaman bitmedi,
Saklı, gizli bir yerde, bir küçücük ışık,
Orada zevk, haz var, bir çalıkuşunun yuvasında,
Senin parlak yüzün sessiz ve durgun…”
Bir diğer İngiliz ozan olan Fletcher ise “Sadık Çoban” şiirinde şöyle der;
“… Solgun yüzlü Phoebe, koruda avlanırken,
Önce gözleriyle genç Endymion’u gördü,
Ebedi ateşle onu yaktı, hiç ölmesin diye,
Onu yavaşça götürdü, hiç korkutmadan uykuya,
Tapınakları yalçın tepelerde, papatyalarla çevriliydi,
Her gece oraya, Eski Latmos’un zirvesine geliyordu,
Kardeşinin ışığı ile dağları yaldızlıyordu,
Onu tüm tatlılığıyla öperken…”

Ve neler oldu?

Gelelim öyküye; bir gece Artemis gümüş arabasıyla göklerde dolaşırken, aşağıya bakar ve bir tepenin eteğinde uyuyan genç bir adam görür. Hızla aşağıya iner ve onu öper, uyanan genç karşısında tanrıçayı görünce şaşırır, tanrıça ona aşkını ilan etmektedir. Sonra tanrıça gümüş parmaklarıyla genç çobanın gözlerini ovalar ve uykuya daldırır o geceden sonra her gece gelir ve uyuyan delikanlıyı ziyaret eder. Çobanlık yapan genç, ölümlüdür ama Artemis onun çekiciliğine dayanamamakta ve Olimpos´un yani Tanrılar Dağı´nın yasalarını çiğnemektedir. Endişeyle çobanı alır ve Latmos Dağları eteklerinde yaptığı küçük bir tapınağa saklar, ona ebedi gençliği aşılar ve her gece ziyaret etmeye devam eder. Bir diğer öyküye göre ise, çobanın adı Endymion´dur ve Yunan Kralı Elis´in oğludur. Bu versiyonda Artemis, Ay tanrıçası Selene rolündedir, Endymion´a aşık olunca keyifli bir anında ne isterse yapacağını söyleyen babası Zeus´a yalvarır ve Endymion´u sonsuza kadar uyutmak için izin alır. Yakışıklı Endymion, genç ve yakışıklı kalmak uğruna kabul eder ve ebediyen uyur. Selene tatlı bir sesle Endymion’un kulağına fısıldar; “Sana her gece kendi ay ışığımla geleceğim...”. Artık kimse Endymion’u göremez, genç çoban Beşparmaklar’ın bilinmeyen bir yerinde sonsuz uykusunu sürdürmekte ve her ay ışığında Selene’yi beklemektedir. Onların aşkı, sonsuzluğun uykusuyla bütünleşmiştir, tıpkı evrenin sonsuzluğu gibi...

Bir diğer bakış açısı
Öykü bu ama mitolojiye bakılırsa tanrıçanın uyuyan aşkını öpmekle yetineceğini düşünemiyoruz. Çünkü diğer mitolojik kaynaklara göre, Artemis´in elli kızı vardı ve herhalde bunları uyuyan çobanlardan doğurmadı. Ama farketmez, mitoloji çelişkileriyle değil, öykülerin sunduğu bağımsız mesajlarla geçerlidir. Örneğin Bodrum´a giderken yolunuz muhakkak, Bafa Gölü´nden geçecektir, bir yarım saat ayırın ve gölün karşı kıyısına yani Latmos Dağları´nın eteğine geçin. Orada küçük bir yıkıntı bulacaksınız, işte Endymion´un ebediyen uyuduğu yer burasıdır. Hele bir dolunay gecesinde orada olursanız, kimbilir belki de Artemis-Selene´yi uyuyan Endymion´u ziyaret ederken görebilirsiniz. Hele bir de aşıksanız, o zaman Zeus üçüncü gözünüzü açar ve sıradan ölümlülerin göremediklerini görebilirsiniz. Malum ya, aşk en büyük büyüdür...

AY’LA İLGİLİ GARİP OLAYLAR

Yüzyıllar içindeki garip olaylar;

* 5 Mart 1587: "Ay´ın yüzeyinde bir yıldız görüldü." Yüzlerce insan bu mucizeye şaşırdı, ışığın sivri uçları ve boynuzları vardı. (Harrison 1876 - Lowes 1927)

*12 Kasım 1671: Gökbilimci ve fizikçi Cassini, Ay´ın üzerinde küçük beyaz bir bulut gördü.

*18 Mayıs 1787: Astronom Halley ve De Louville, Ay yüzeyinde hareketli ışıklar gördüler.

* Mart-Nisan 1787: William Herschel, Ay´da parlak noktalar ve dört volkan gördü. Açıklamakta zorluk çekiyordu ve en çok da gördüklerinin hareket etmesine şaşırmıştı.

* Temmuz 1821: Alman astronom Gruithuisen, Ay yüzeyinde, birden parlayan ışık patlamaları gördü. Yanıp sönen bu ışıkları birkaç kez görmüştü.

* 12 Nisan 1826: Fizikçi Emmett, Ay´daki Krizler Denizi üzerinde, kara bir bulutun hareket ettiğini rapor etti. Benzer bir rapor, 1954 yılında modern astronomlar tarafından da verilmişti.

* Şubat 1877: Işıklı bir hat veya çizgi Eudoxus Krateri´nin batısından doğusuna giderken görüldü. Olay, bir saat sürdü.

* 4 Temmuz 1881: Ay yüzeyinde piramit şeklinde ışıklı iki tümsek belirdi ve bir saat içinde yavaş yavaş sönerek kayboldu.

* 24 Nisan 1882: Aristotle Bölgesi´nde hareket eden dev gölgeler gözlemlendi.

* 31 Ocak 1915: Yunanca´daki Gamma işaretine benzer 7 beyaz ışık görüldü.

* 23 Nisan 1915: Clavius Krateri yanında dar ve ışıklı bir çizgi belirdi ve on dakika sonra kayboldu.

* 14 Haziran 1940: Sisli keskin bir çizgi çok net olarak Plato Krateri yanında görüldü, çevresinde binlerce küçük ışık yanıp sönüyordu.

* 19 Ekim 1945: Darwin Duvarı yanında üç büyük parlak nokta görüldü; Olay, astronom Moore ve daha birçok astronom tarafından rapor edildi.

* 24 Mayıs 1955: Ay´ın güney kutbu bölgesinde, elektriksel parlamalar, bilimci Firsoff tarafından izlendi.

* 8 Eylül 1955: Taurus Hattı sınırında iki parlak ışık görüldü, bu yer yıllar sonra Apollo 17´nin indiği yerdi.

* 21 Haziran 1964: İki saat süreyle, gözlemci Ross D. tarafından haraket eden büyük siyah bir gölge izlendi.

* 3 Temmuz 1965: Bir saat on dakika süreyle, Aristarchus Bölgesi´nde nabız gibi yanıp sönen bir ışık gözlendi.

* 25 Eylül 1966: Yine Plato Krateri yakınında yanıp sönen ışıklar gözlendi; bazılarına göre kırmızımsı bir yama gibiydiler; aynı gün Gassendi Bölgesi´nde 30 dakika süreyle kırmızı büyük bir ışık belirdi. Bir ay sonra ise, aynı yerde yine yanıp sönen kırmızı ışıklar vardı.

* 11 Eylül 1967: İnsanlığın ilk ayak bastığı yer olan Sessizlikler Denizi´nde görülen kara bir bulut sonradan mor renge dönüştü; olayın Montreal´li bir astronomi grubu tarafından gözlendiği NASA tarafından açıklandı.

AY’LA İLGİLİ ŞAŞIRTICI GERÇEKLER

Bilimsel gariplikler

1. Ay, dünyadan daha yaşlıdır, öyleyse kökeni başka bir yerdir, bazı bilim adamları, Ay taşlarının 20 milyar yıllık olduğunu iddia ediyorlar? Yani dünyadan daha eskidir...
NASA, bir Ay kayasının 5.3 milyar yıllık olduğunu saptadı ama bu Güneş Sistemi öncesine ait bir tarihtir. Önemli bilimciler ve Ay uzmanları, Ay´dan getirilen elementlerin dünyadakilerden daha eski olduğunu belirlediler ama neden resmen açıklamadılar? 40 Ay taşının en azından 7 milyar yıllık oldukları belirlendi, bu tarihleme dünyadan ve güneşten iki kez daha eskidir. Buna karşın Ay´ın yüzey toprağı, Ay taşlarından daha eskidir. Farklılık bilinmiyor...
2. Bir grup bilimci Ay´ın yıldızlararası bir yerde yapıldığı görüşündeler ve dünya tarafından yakalandığını düşünüyorlar.
3. Bazı bilimciler, Ay´ın içinin yoğunluğunun yüzeyden farklı olduğu düşüncesindeler? Gerçekten Ay´ın içi boş olabilir mi?
4. Ay´ın 8 mil üstünde, yüksek dozda radyoaktivite vardır, bu elemental olarak doğal mıdır?
5. NASA tarafından 100 millik bir alana yayılmış su buharı saptandı ama Ay´da su olmadığı biliniyor.

Ve diğerleri

1. Ay, hem dünyanın doğal uydusu olamayacak kadar büyük, hem de çok uzaktadır.
2. Ay, olması gerekenden çok daha düzgün bir yörüngeye sahiptir.
3. Ay kraterleri çok fazladır ve garip bir biçimde yüzeyseldirler.
4. Ay´ın dünyaya bakmayan yüzü çıkıntılı veya kamburdur ve Güneş Sistemi´nde onun gibi gezegenine tek yüzünü gösteren bir başka uydu yoktur.
5. Ölçümlemeler,Ay’da çok fazla demir olduğunu gösteriyorlar.
6. Ay´ın bileşimi, dünyadan farklıdır.
7. Doğa kanunlarına aykırı olarak, Ay´da ağır metaller yüzeydedir ve Ay´da önceden eriyik olan metaller yoktur.
8. Ay dev bir gong sesi çıkarmaktadır ve yörüngede dönerken titreşmektedir.
9. Ay, periyodik olarak sarsılmaktadır, bu bize düzenli bir sismik aktiviteyi gösteriyor. Sismik dalgalar sanki tek bir kütleymiş gibi tüm yüzeyi dolaşabiliyorlar.
10. Dünyadan bakıldığında Ay, bir güneş diski gibidir yani tutulmalarda güneşi tam olarak kapatır, ne biraz küçük veya büyüktür sanki büyüklüğü güneşi örtmek için ayarlanmıştır.
11. Eğer Ay, dünya tarafından yakalanmışsa, bunun sonu gelecek ve Ay yine uzaklaşıp gidecektir.
12. Normalde Ay´ın çizdiği yörünge, dünyanın ekvatoral çemberiyle karşıt olmalıdır ama Ay garip bir şekilde dünyanın yaptığı gibi, güneşe bağımlı bir yörünge çizer.
13. Her ne kadar Ay volkanların ölü oldukları söyleniyorsa da, yüzyıllardır Ay´da garip ışıklar, parlamalar görülmekte ve hala izlenmektedir.
Admin
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 1133
Kayıt tarihi : 20/10/10
Nerden : İzmir

http://tertip.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz