Korsan
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Tarihi Hikayeler

Aşağa gitmek

Tarihi Hikayeler Empty Tarihi Hikayeler

Mesaj  Admin Çarş. Kas. 03, 2010 5:34 am

AYAKKABIMIN ÇAMURU:




Beyezid-i Bistami yağmurlu bir havada Cuma namazına gitmek için evden çıktı. Sağnak halde yağan yağmur, yolu çamur haline getirmişti. Yağmur bitinceye kadar bir evin ihata duvarına dayandı. Çamurlu ayakkabılarını duvarın taşlarına sürerek temizledi. Yağmur yavaşlayınca camiye doğru yürüdü. Bu sırada aklına bir mecüsinin duvarını kirletiği geldi ve üzülerek:

-Onunla hellaleşmeden nasıl Cuma namazı kılabilirsin? Başkasının duvarını kirletmiş olarak nasıl Allahü tealanın huzurunda durursun? diye düşündü o mecüsinin kapısınıçaldı.

Kapıyı açan mecüsi:

-Buyrun bir arzunuz mu var? diye sorunca;

-Sizden özür dilemeye geldim

Mecüsi hayretle:

-Ne özrü? diye sordu. o da;

Biraz önce duvarınızı elimde olmadan çamurlu ayakkabılarımı temizlemek maksadıyla kirlettim. Bu doğru hareket değil. Yağmurun şiddeti bu inceliği unutturdu, deyince,

Mecüsi hayretle;

-Peki ama ne zararı var? Zaten duvarımız çamur içinde, sizin ayağınızdan oraya sürülen çamur bir çirkinlik veya kabalık meydana getirmez

Beyazıd-i Bistami;

-Size bu inceliği ve insan haklarına saygılı olmayı dininiz mi öğretti? diye sorunca;

-Evet dinimiz ve bu dinin peygamberi Muhammed aleyhisselam öğretti, dedi.

Mecusi:

-O halde biz niçin bu dine girmiyoruz? diyerek kelime-i şehadet getirip müslüman oldu
Admin
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 1133
Kayıt tarihi : 20/10/10
Nerden : İzmir

http://tertip.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tarihi Hikayeler Empty Geri: Tarihi Hikayeler

Mesaj  Admin Çarş. Kas. 03, 2010 5:35 am

FRANSIZLARA VERİLEN OSMANLI DERSİ:



Almanyan'nın Mülhaym şehrindeki Ren nehrinin bir yakasında Almanlar, öbür yakasında da Fransızlar oturuyordu.
Fransızlar, her sene nehrin Almanlardaki kısmına geçip mahsülün tümünü toplayıp götürüyorlardı. O sıralar, birliğini temin edemiyen güçsüz almanlar ise buna fazla ses çıkartmıyorlardı. Her sene böyle olunce çareyi Osmanlı Sultan'nına durumu yazıp, imdat istemekte bulurlar.

Mektupta şöyle denmektedir:

-Fransızlar her sene bize zulmediyor, mahsülümüzü elimizden alıyorlar. Siz ki, dünyaya adalet dağıtan bir imparatorluğun sultanı, İslamiyetin dehalifesisiniz. Bizi şu zulumden kurtarın. Asker gönderin. Ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkanı sağlayın..

Çöküş faslına girildiği bir zamana denk gelen yardım isteğini inceleyen padişah asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez; yanlızca asker elbisesi göndermeyi kafi bulur ve cevabı mektupla beraber içi askeri elbise dolu üç çuval yollanır. Şakına dönen Almanlar, çuvalı alıp mektubu okurlar:

-Fransızlar korkak ademlerdir. Onlara yeniçeri göndermmize gerek yoktur. Yeniçerimizin kıyafetini görmeleri kafidir. Çuval içinde Osmanlı askerlerinin elbiselerini adamlarınıza giydirin. Mahsul zamanı nehrin görülecek yerlerinde dolaştırın. Karşıdan gören Fransızlar için kafidir.

bağ bahçe sahipleri hemen Osmanlı askerinin kıyafetini kapışırlar. Hasat vakti büyük bir heycanla yeniçeri kıyafetinde, nehir kıyısında dolaşmaya başlarlar.

Ertesi gün, karşıdan gelen haber, Almanlar'ın sevinç çığlıkları atmalarına sebep olur:

-Osmanlı'lardan imdat geldiğini düşünen Fransızlar, korkudan köylerini de terkederek iç kısımlara doğru kaçmaktalar. Mahsülümüzü rahatça topluyabilirsiniz. Zulüm sona ermiştir.

Bu olay Mülhaymli'lerin gönüllerinde taht kurmuştur. Giydikleri yeniçeri kıyafetlerini, dha sonra Mülhaym'a bağlı Karisruher Müzesine koyup ziyarete açarlar.

Şehrin en yüksek binasına da Osmanlı bayrağı asarlar. Ayrıca halen olayın yıldönümünde de şehirde bir karnaval düzenleyip, hadiseyi temsilen kutlarlar...
Admin
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 1133
Kayıt tarihi : 20/10/10
Nerden : İzmir

http://tertip.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tarihi Hikayeler Empty Geri: Tarihi Hikayeler

Mesaj  Admin Çarş. Kas. 03, 2010 5:35 am

BİR OSMANLI KLASİĞİ:


Mekke'de bir süre kaldıktan sonra İtalya'nın San Remo şehrine giderek vefatına kadar orada kaldı. Şehzadelik günlerinden tanıştığı devrin İtalya Kralı, Sultan Mehmed Vahidüddin'e isteği bir köşkte oturabileceğini bildirdi. Ancak aldığı cevap netti;

-Haşmetlü Kral Hazretlerine şükranlarımızı arz ederiz. Gösterdikleri incelik ve civanmertliğe hayranım. Fakat taşıdığım Müslümanların halifesi üvanı böyle bir yardımı kabul etmeye engeldir.

Oysa zor günler geçiriyor, bazı geceler aç kaldığı oluyordu. Ancak Sultan Mehmed Vahidüddin, bu durumda bile kendi durumunu düşünmüyor, ziyaretine gelen herkese Türkiye'de neler olup bittiğini soruyordu. Aldığı güzel haberlerden sonra verdiği cevap her zaman aynıydı:

-Saray ve saltanat yıkılmış ne çıkar, vatan ve millet kurtuldu ya...
Admin
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 1133
Kayıt tarihi : 20/10/10
Nerden : İzmir

http://tertip.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tarihi Hikayeler Empty Geri: Tarihi Hikayeler

Mesaj  Admin Çarş. Kas. 03, 2010 5:37 am

İNSANLIK DERSİ:


Çanakkale Şavaşlarında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Genarali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor:

-Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirsiniz. Hiç unutmam Savaş sahasında döğüş bitmişti. Yaralı ve ölenlerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zaliyat vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unatamıyacağım. Yerde bir Fransız askeri yatıyor, Bir Türk askeride kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtasıyla şöyle bir konuşma yaptık:

-Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:

-Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Birşeyler söyledi. Anlamadım ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. İstedim ki o kurtulsun, anasının yanına dönsün..

Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada emir subayım Türk askerinin yakasını açtı. O anda gördüğüm manzaradan yanaklarından sızan yaşlarımı dondurduğumu hissettim. Çünkü Türk askerinin göğüsünde bizimkilerden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı. Az sonra ikisi de öldüler...

Fransız Genarali Brıdges
Çanakkale Savşları Komutanı
Admin
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 1133
Kayıt tarihi : 20/10/10
Nerden : İzmir

http://tertip.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tarihi Hikayeler Empty Geri: Tarihi Hikayeler

Mesaj  Admin Çarş. Kas. 03, 2010 5:37 am

İLK KAĞIT PARA:



Osmanlı Türklerinde ilk kağıt para ise İmparatorluğun son dönemlerinde bastırıldı.
Sultan Abdülmecid tahta çıktığı sıralarda devlet büyük para sıkıntısı içinde bulunuyordu.
1840 yılında,160 bin Osmanlı altını karşılığında "kaime-i Mutebere" adı verilen kağıt paralar çıkarıldı. Bunların en büyüğü 500, en küçüğü 10 kuruşluktu.

Aynı yıl 400 bin Osmanlı Altını karşılığında 50-100-500 kuruşluk olmak üzere daha küçük boyda paralar basıldı. Bu paraların üzerinde tuğra, altınlarda Maliye Nazırı'nın mühürü, arkalarında ise "Nezaret-i Celile-i Maliye" damgası vardı.

Ancak ne var ki-Türkiyede olmasa da -kalpazanlık dünyada o zamanlarda vardı.
Avrupalı ve Amerikalı kalpazanlar Türkiye'ye sahte kaimeler sokmaya başladılar. Yanlızca Amerika'da basılan kaimelerin tutarı 12 milyon kuruşu geçiyordu. Bununla başedilmedi. 1852 yılında kağıt paraların imha edilmesine karar verildi.

1861 yılı Ağustos ayı sonuna kadar piyasadaki kağıt paralar değiştirildi. Kaimeler 1863 yılında tedavülden kaldırıldı.

-Şuna kaç kayme ödedin* Bunu şu kaymeye aldım gibi konuşmalara günlük hayatımızda hemen hergün şahid oluruz.
Admin
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 1133
Kayıt tarihi : 20/10/10
Nerden : İzmir

http://tertip.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Tarihi Hikayeler Empty Geri: Tarihi Hikayeler

Mesaj  Admin Çarş. Kas. 03, 2010 5:38 am

BRE DOĞAN BRE DOĞAN:


Kosova Meydan savaşında büyük bir bozguna uğrayan Haçlı orduları Macar Kralı Sigismund'un lidrliğinde büyük birlik oluşturdular. Bu birliğe Avrupa devletlerinin hemen hepsi katılmıştı. 130 bin kişilik bir ordu ile Bulgaristan'a girdiler ve Doğan bey tarafından korunan Niğbolu kalesi'ni kuşattılar.

Durumu haber alan Yıldırım Beyazıd, harakete geçerek yardıma koştu. Kalenin çevresi kuşatıldığı için herkes merak içindeydi. Her ne olursa içerden bir haber alınmalı ve ona göre haraket edilmeliydi.

Bunun için kafa yoran Yıldırım Beyazıd, hiç kimseye haber vermeden bu görevi kendisi yapmaya karar verdi. Gecenin karalığından faydalanarak atını sürdü gitti.

Niğbolu Kalesi'nin çevresi karanlıklar içersindeydi. Kaleyi kuşatan Haçlı askerlerinin yer yer yaktıkları ateşler havadaki esrarengizliği bir kat daha artırıyordu. Yıldırım Beyazıd, içki içe içe sarhoş olan devriyeler arasından geçerek kale duvarlarının yanına kadar geldi ve gecenin sesizliğinden yakılanan bir sele haykırdı.

-Bre Doğan Bre Doğan..

Haçlıların teslim olma reddeden Doğan bey her an tetikteydi ve meraklı bir bekleyiş içindeydi. Duyduğu ses merakını büsbütün arttırdı. Evet yanılmıyordu;bu ses Sultanın sesiydi ama nasıl olabilir ki?

O ses kale duvarlarında bir defa daha yankılanınca heycan ve sevinç içinde karşılık verdi:

-Buyur saadetlü hünkarım!

-Bre Doğan, halin nicedir?

-Halimiz gördüğüm gibi Sultanım..Elimizden geleni yapar, kaleyi düşmana vermeyiz!

-Hele dayanın! İşte biz dahi geldik!

Yıldırım Beyazıt geldiği gibi geri dönerken kale içinde adeta bayram vardı. Artık moraller yerine gelmiş, düşmana karşı olan dayanma güçleri artabileceği kadar artmıştı. Ya düşman?

İçlerinde Yıldırım Beyazıd'ın kale duvarlarında yakılanan sesini duyanlar olmuş ama ne olduğunu anlıyamamışlardı. Onlar o sırada Osmanlı Padişahının kaçtığını idda ediyorlardı.
Türk ordusu Nigbolu önlerinde dünyanın en büyük zaferlernden birini kazandı..
Admin
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 1133
Kayıt tarihi : 20/10/10
Nerden : İzmir

http://tertip.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz